Genç BEYSADlılarımızı daha yakından tanıyoruz: Selen ÇAM DENİZ ve Yankı ÇAM
Aralık 2023

Teleset Genel Müdür Yardımcısı Selen ÇAM DENİZ

Teleset Satış Uzmanı Yankı ÇAM

 

Gerçek girişimcinin tanımını nasıl yaparsınız, en önemli kriter nedir? Yurt dışındaki girişimcilerle kıyaslama yapıldığında ne gibi farklılıklar veya benzerlikler var? Peki, girişimcilerin yöneldikleri alanlar dikkate alındığında sizce başarının ve hatanın temelini neler oluşturuyor?

Selen Çam Deniz (S.Ç.D.): Gerçek girişimci, sadece fikir üretmekle kalmayıp, bunları gerçek dünyada işleyen modellere dönüştürebilir. Bu süreçte esnek ve sabırlı olmak, yaratıcı düşünmek ve riskleri göze almak çok önemlidir. Girişimcinin başarısı, piyasa ihtiyaçlarını ne kadar iyi anladığına ve ürettigi çözümler ile ölçülür. Dünya çapında girişimcilerle konuştuğumda, onların da benzer heyecanlar ve zorluklar yaşadığını gözlemliyorum. Yurtiçi ve yurtdışındaki farklılık genellikle kaynak erişimi, iş kültürü gibi dış faktörlerden kaynaklanıyor. Örneğin, diğer ülkelerde girişimcilere sunulan destekler Türkiye’dekilere göre daha kapsamlı olabiliyor. Tüm zorluklarına rağmen, yerli ve yabancı tüm girişimciler benzer heyecanları yaşarken, şartlara bağlı değişken engellerle mücadele ediyor. Yani, farklı coğrafyalarda olsak da, aslında hepimiz aynı girişimci ruhuyla hareket ediyoruz.

 

Yankı Çam (Y.Ç.): Benim için gerçek girişim atılgan olmaktır. Sadece iş odaklı olmaya gerek yok, hayatın her alanında girişken olabilen bir kimse şüphesiz ki iş hayatında da aynı başarıyı yakalayabilecektir. En önemli kriter cesarettir. Belki de girişimdeki en büyük hata daha bir girişimin başlamadan bitmesidir. Halbuki bir konuyu öğrenmenin en kalıcı yolu hata yapmaktır. Korkuların bizi yönlendirmesine izin verecek kadar uzun bir ömrümüz yok. Eğer ki aklınızdaki bir fikir, sizi heyecanlandırıyorsa ve gerçekten zamanınızı harcamaya değer buluyorsanız deneyin görün! Gerçek girişimcilik budur. Başarıya hemen ulaşamasanız bile iyi bir başlangıç olacaktır. Yurt dışındaki girişimcilerin bizden belki tek farkı, daha özgür bir ortamda yetiştikleri için fikirlerine ve kendilerine duydukları özgüvenle ilerleyebilmeleridir. Fikrin yanında tabii ki de finansal faktörler, iyi bir ekip, pazarın doğru ve nitelikli araştırılması ve sektöre uygun pazarlama, satış stratejileri belirlemek de hatayı minimize edecek unsurlardır.

 

Şirketlerde şu an dört kuşak bir arada başarıyla çalışabiliyor. Bunun artıları elbette çok ama bu konuda kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin artırılması için olmazsa olmazları anlatır mısınız?

S.Ç.D.: Her kuşak kendi yaşam tecrübeleri ve bakış açılarıyla geliyor. Farklı kuşakları yönetebilmek için, her grubun iletişim tarzlarını anlamak ve saygı duymak büyük önem taşıyor.  Planladığımız yenilikleri büyüklerimize anlatırken onları korkutmamak için dikkatli olmak gerekirken, gençlerle konuşmak ise onların dilinden konuşabilmeyi gerektiriyor. Kısaca en önemli faktör iletişim. İyi bir iletişim stratejisi, her işletmenin başarıya ulaşmasında en kritik rolü oynar.

 

Y.Ç.: Ablamın da söylediği gibi, en önemli şey iletişim. İnsanları birbirine bağlayan en temel kaynak iletişimdir. İletişim çözüldükten sonra gerisi gelir. Büyüklerin engin iş tecrübeleri ve hayat deneyimleri tartışmasız ki çok fazla, fakat iş kuşaklar arası iletişime geldiğinde bu onlar için biraz daha zorlayıcı olabiliyor. Şu an inanılmaz bir hızda gelişen bir düzenin içindeyiz ve biz genç nesil buna elimizden geldiği kadar ayak uydurabilsek de daha önceki nesiller bu kadar çabuk adapte olamayabiliyor. Bu ise kuşaklar arası kültürel anlaşmazlıklara yol açıyor ve doğal olarak taraflar arası iletişim kopuklukları meydana geliyor. Sonuçta daha 150 yıl önce elektrik yokken şimdi nerelere geldik. Bu gelişmelerin hızını göz önünde tutarak, bizden büyük jenerasyona anlayış göstermemiz gerektiğine inanıyorum (bazen çok zorlu olsa da😊). Bu anlayışla beraber kuşaklar arası en verimli etkileşim iki yönlü olmakla beraber, iki tarafın da birbirini nezaket, saygı ve sevgiyle anlama niyeti olduktan sonra, birbirimizi çok daha yüksek yerlere taşıyacağımıza ve onlardan aldığımız bayrağı, kendimizden emin bir şekilde, bizden sonra gelecek olan nesle de aynı özveriyle aktaracağımıza eminim.

 

Genç nesilde çalışan sirkülasyonu çok fazla. Sizce nedir bunun alametifarikası, özetler misiniz? Sizin gözlemleriniz ve tanık olduklarınız hangi sonuçları ortaya koyuyor? İyileştirmelerin hangi alanlarda ve nasıl yapılması gerekiyor?

S.Ç.D.: Gençlerin sık iş değiştirmesinin altında yatan asıl sebep, beklentilerinin zamanla değişiyor olması. Yeni nesil sadece iyi bir maaş değil, anlam bulabilecekleri ve kendilerini tatmin eden işler arıyorlar. Biz de bu yüzden şirketimizde bunu destekleyecek yenilikler getirme arayışındayız. Gençlerin isteklerini anlayarak, beklentilerine uygun çözümler üretmek, hem onların iş tatminini hem de şirketimizin genel verimliliğini artırıyor.

 

Ancak ne yazık ki, gençler arasındaki yüksek iş değiştirme eğilimi kaçınılmaz bir gerçek. Dış faktörlerin de etkisinde olan bu akımı tamamen engellemek çok zor. Bu eğilim ile başa çıkmak için, işe alım stratejilerimizin yeniden yapılandırılması şirket geleceği için önemlidir. Kalıcı insan gücüne odaklanmak yerine, genç yeteneklerinden proje bazlı faydalanabileceğimiz, daha çok otomasyona dayalı çalışma sistemleri geliştirmek bu sorunun önüne geçmek için bir yol olabilir. Bu şekilde, gençlerin dinamik çalışma tercihlerine uyum sağlayabilir, aynı zamanda şirketlerin ihtiyaçlarına da hızlı ve verimli bir şekilde yanıt verebiliriz. Alışkanlıklarımıza uygun bir çalışma sistemi değil, ancak alışkanlıklarımızı da değişime adapte etmek zorundayız.

 

Y.Ç.: Günümüzdeki ekonomik dengesizlik, gelecek kaygısı, artan mutsuzluk oranları gibi bir sürü etken genç nesildeki iş sirkülasyonun bir parçası. Artık eskisi gibi tek bir iş bulup emekli olana kadar orada çalışabilmek çok nadir. Bunun nedeni genç neslin hem maddi hem manevi olarak bir işten beklentilerinin karşılanmaması. Maddi beklentilerin karşılanmamasındaki en önemli unsur ise maalesef ki ‘Az çalışıp, çok kazanmak’ şeklinde bir tavrın günümüzde yaygınlaşması. Artık sosyal medyanın var olduğu, teknolojik gelişmeler sebebiyle insan gücüne ve hatta insana olan gereksinimin git gide azaldığı bir çağda, genç nesil çoğunlukla bu teknolojilerden faydalanarak kolay paranın peşinde koşmaya çalışıyor. Bu her ne kadar bir insanın doğal yönelimi olsa bile (kolaya kaçmak), bir sürü sektörün sonunu getirebilecek sonuçlar meydana getirebilir. Fakat bu da yine doğal bir döngü. Zaman, değişimi beraberinde getiriyor ve adapte olamayan bu sistemden eleniyor. Biz de bununla mücadele etmek yerine ortak payda çözümler arıyoruz. Genç neslin taze bilgisini, yenilikçi bakış açılarını ve enerjilerini, şirketimizin dijital dönüşümü için kullanıyoruz. Böylece hem gençlere sıkılmayacakları dinamik bir iş ortamı sağlıyoruz hem de otomasyon gibi geliştirmelerden elde ettiğimiz karları, yine kendi içimizde dağıtarak maddi beklentileri karşılamaya çalışıyoruz. Sonuçta günün sonunda herkesin isteği aynı; her sabah keyifle uyanabileceği bir iş. Bu ortamı yaratmak da yine bizlerin elinde.

 

Sizce çevresel sürdürülebilirlik ülkemizde doğru anlaşıldı mı? Bu konuda başarıya nasıl ulaşabilir, iyileştirmeleri nasıl yapabiliriz? Yeni nesil bu konuda neler söylüyor, bakış açılarını özetler misiniz?

S.Ç.D.: Önümüzde uzun bir yol olsa da Türkiye'de çevre konusunda ilerliyoruz. Genç girişimciler olarak önceki nesillerden daha bilinçliyiz ve çalıştığımız şirketlerden çevreye zararlarını minimuma indirmelerini istiyoruz. Bu sadece müşteri taleplerine cevap vermekten öte, kendi geleceğimiz için önemli bir konu. Bu nedenle şirketimizin yapılanmasını, temel prensipleri sürdürülebilir uygulamalar üzerine kurulu olacak şekilde yeniden şekillendiriyoruz. Bunun için farkındalık eğitimleri düzenliyor, sürdürülebilir bir tedarik zinciri oluşturmak için çabalıyoruz. Ayrıca, yaptığımız işlerin çevresel etkilerini düzenli olarak raporluyoruz. Çalışanlarımızı da bu sürece dahil etmek için onlardan ilham alacak fikirler toplamak üzere anketler yapıyoruz. Ve tabii ki, iş süreçlerimizde yeşil teknolojilere ağırlık verebilmek için çabalıyoruz. Bu sayede hem daha sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmayı hem de çevreye olan etkimizi azaltmayı hedefliyoruz. Yeni nesil girişimciler olarak daha yeşil ve sürdürülebilir bir gelecek için çalışıyoruz. Çoğu kişi, kendisinin yapamadığı çevresel katkıları şirketlerinin yapmasını bekliyor. Bu, bir nevi tatmini dışarıdan sağlama anlamına geliyor ve insanlar, bu tür sorumlulukları üstlenen şirketlerle çalıştıklarında kendilerini daha iyi hissediyorlar. Elde ettiğimiz sonuçlar göle bir damla su bile olsa, gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya kararlıyız.

 

Y.Ç.: Ülkemizi geçtim, bence ‘çevresel sürdürülebilirlik’ dünyada bile hala doğru anlaşılmamış durumda. Çok basit bir soru, sizce neden çevresel sürdürülebilirlik gerekli? Cevabı ise biraz sert olsa bile gerçek; Çünkü dünyaya bu şekilde davranmaya devam edersek, en basitinden sürdürebileceğimiz bir hayatımız bile olmayacak. İnsanlar da yavaş yavaş bunun farkına varmaya başladığı için, geç de olsa, çeşitli adımlar atmaya başladılar. Bu farkındalık ve geliştirmeler de daha çok bizler ve sonraki nesiller aracılığıyla giderek artış gösterecek çünkü ipin ucunda olanlar bizler ve bizim çocuklarımız. Eski nesil yapacağını yaptı ve gidiyor. Kalan sahalar bizim. Değişim bireysel başlar ve kitleler halinde devam eder. Herkes kapısının önünü temizleyerek başlamalı. Biz kendi şirketimiz adına bu sorumluluğumuzun farkında olarak gerekli adımları, atabileceğimiz en iyi ve en hızlı şekilde atmayı ablamla kendimize görev edindik. Bunu yaparken bir yandan da herkese hızlı bir şekilde bu sorumluluk bilincini aşılamayı başarabilirsek, iyileştirmeler doğal olarak birbiri ardına gelecektir ve geliyor da. Hızlı diyorum çünkü havamız, denizlerimiz her geçen gün kirlenmeye, buzullarımız erimeye devam ediyor. Yapabileceğimiz en önemli şey ülkemize ve bütün dünyaya, bu ‘sürdürülebilirlik konspetinin’ bir konsept değil de zorunluluk, ayrıca dünyaya ve geleceğimize karşı bir sorumluluğumuz olduğu gerçeğinin bilincini yaymaktır. Neyse ki ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın her bir yerinden bu bilinçte insanlar çoğalıyor ve hızlı bir şekilde aksiyona geçiyorlar. Unutmayın ki Dünya’nın bize değil bizim Dünya’ya ihtiyacımız var.

 

Başarılı dijital dönüşüm ne demek ve buna hazır mıyız? En basit ifadeyle Skype veya Teams ile görüşme yapmak, dijital dönüşüme ayar uydurmak mı demek? Bunları eskiden de yapıyorduk, neler değişti ve farklılaştı?

S.Ç.D.: Küresel rekabet gerçekten de ticaretin zirvesinde ve bu durum şirketlerin sürekli kendilerini geliştirmelerini gerektiriyor. Yani hazır olsak da olmasak da geliyor. Uyum sağla ya da öl olarak bakmak gerek. Biz de bu hızlı değişim ortamında ayakta kalmak ve rekabette öne çıkmak için sürekli yenilikçi adımlar atıyoruz. Başarılı bir dijital dönüşüm, sadece yeni teknolojileri kullanmak olmayıp, aynı zamanda bu teknolojileri iş süreçlerimize entegre etmek yani şirket kültürümüzü değiştirmek anlamına geliyor. Evet, Skype veya Teams gibi araçlarla görüşmeler yapmak dijitalleşmenin bir parçası ancak önemli olan, bu teknolojilerin iş akışımızı nasıl iyileştirdiği ve verimliliğimizi nasıl artırdığı. Kesinlikle tek başına yeterli olduklarını söyleyemeyiz. Geçmişle kıyaslandığında, bugün daha fazla otomasyona, veri analitiğine ve bulut tabanlı çözümlere yönelmiş durumdayız. Bu araçlar iş yapış şeklimizi kökten değiştirdi. Şirketimiz teknolojik dönüşüme sürekli adapte oluyor ve bu alanda güncel trendleri hep yakından takip ediyoruz.

 

Y.Ç.: Dijital dönüşüm biz hazır olsak da olmasak da geliyor. Bu dönüşün kurum veya şirketlerde başarılı olup olmadığını ilgili verileri takip ederek gözlemleyebiliriz. Eğer üretim, kârlılık veya verim artarken insanların işleri hafifliyorsa buna başarı diyebiliriz. Dijital dönüşüm her konuda olabilir. Teams ya da Skype ile görüşme yapmak bile, belirli bir zaman dilimini ele alırsak, evet dijital dönüşüme ayak uydurmaktır. Eskiden ulaşılamayacak müşteriler ile bu sayede yeni projeler yapma fırsatı bulduk ve aktif üretim sürecinde, karşılıklı sorunları veya geliştirmeleri anlık olarak, bu platformlar aracılığıyla tartışıp, gerçekleştirme kolaylığını bizlere sağladı. Fakat maalesef, günümüzde sadece bu kadarı yeterli değil. Eskiye kıyasla olan bütün önemli değişimleri benim bilmem pek mümkün değil, sonuçta ben de bu teknolojik gelişimlerin tam ortasında doğmuş bir neslin parçasıyım ama benim bile gözlemleyebileceğim kadar kısa sürede, bu kadar somut olan bir değişime otomasyon diyebilirim. Şu anki üretim sektörünün olmazsa olmazı ve her geçen gün gelişip, yaygınlaşmaya devam ediyor. Buna kıyasla dünyamızdaki en güncel teknolojik gelişmeye ise yapay zekâ diyebiliriz. Ucu bucağı olmayan bir konu ve gümbür gümbür geliyor. Biz de bu teknolojileri şirketimizin ve hayatımızın önemli bir parçası haline getirmek için gerekli çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

 

Dijital çağın tüm olanaklarından yararlanıyor, Metaverse ile yüz yüze geliyoruz, Metaverse artık bizleri daha da yakınlaştırıyor. Gençlerin Metaverse’e karşı yönelişi nedir? Dijital dönüşüm odağında çalışmalar gerçekleştiren bir sanayi firmasında çalışmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

S.Ç.D.: Metaverse ve dijital çağın sunduğu diğer tüm olanaklar, şirketlerimiz için hem heyecan verici aynı zamanda korkutucu yeni ufuklar açıyor. Özellikle gençlerin Metaverse’e olan ilgisi, bu teknolojinin gelecekte iş dünyasında nasıl bir rol oynayacağını gösteriyor. Gençler, daha interaktif ve sürükleyici deneyimler arıyorlar ve Metaverse bu ihtiyacı karşılıyor. Biz de dijital dönüşümü iş süreçlerimize nasıl entegre edebiliriz diye araştırıyoruz. Mesela belki çok yakın gelecekte bu röportajları Metaverse üzerinden yapacağız.

 

Ancak dezavantajları da var. Bu hızlı değişim, sürekli yeni beceriler öğrenmeyi ve teknolojik gelişmeleri takip etmeyi gerektiriyor. Ayrıca, dijital güvenlik ve veri gizliliği gibi konularda da sürekli tetikte olmamız gerekiyor. Beklendiği gibi biz de şirket olarak sürekli adaptasyon ve öğrenme sürecindeyiz. Tüm zorluklara rağmen, dijital dönüşümün getirdiği fırsatları değerlendirmek bizim için büyük önem taşıyor.

 

Y.Ç.: Dijital çağda artık her şeyin hem gerçek hem sanal kimliği var. Her şey diyorum çünkü şirketlerin, kişilerin, hatta evimizdeki masa başı lambasına kadar her şeyin Metaverse’de birer karşılığı var. Görsel olarak gerçek hayatta gördüğümüz her şey, sanal ortamda taklit edilebilecek bir seviyeye geldi ve bu her geçen gün gelişmekte olan bir teknoloji. Şahsen ben Metaverse’ün o kadar büyük hayranı değilim. Hiçbir zaman doğal insan etkileşiminin yerini tutamayacağını düşünüyorum (Gerçi bunun içine doğan nesil için doğal insan etkileşimi bu olabilir ama oralara hiç girmeyelim). Fakat daha yeni sayılabilecek bir yenilik olduğundan ve ileride geliştiği takdirde, işimizin vazgeçilmez bir parçası haline gelebileceğini de göz ardı etmemek gerekir. Her şeyin olduğu gibi, bu gelişimlerin de hem avantajları hem de dezavantajları var. Sırf Metaverse olarak bakmamıza gerek yok, her türlü teknolojik gelişmeler sanayi firmaları adına bir sürü olanak sağlıyor. En basitinden her gün kullandığımız ‘Email’ sistemi olmasa veya ‘Excel’ olmasa işimiz nasıl olurdu hiç düşündünüz mü? Tabii bu yenilikler, olumlu taraflarının yanında, bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Bu gelişmelerin zorluğu, her geçen gün yeni bir teknoloji, yeni bir inovasyon bizlere sunuluyor ve daha eskisine tam adapte olamamışken bir yenisi geliyor. İş yerlerinde, hele ki büyük şirketlerde bu denli hızlı değişimler her zaman kolay olmayabiliyor. Buna rağmen gerekli planlama ve araştırmayla bu değişimleri avantajımıza kullanmak, tabii ki de bizlere iş yükümüzü azaltıp verimliliğimizi arttırmak adına çok değerli fırsatlar yaratıyor.

 

Savaşlar, karşıt güç dengeleri, kıtlık-su sorunu veya dünyayı etkileyen pandemi gibi nedenler geleceği nasıl değiştirdi? Siz geleceği nasıl değerlendirirsiniz?

S.Ç.D.: Benim iş hayatım, adeta hızlandırılmış bir kurs gibi oldu. Ne yazık ki tüm yeni nesil girişimciler, çok kısa bir süre içerisinde bahsettiğiniz dünya çapındaki bu büyük sorunların neredeyse hepsini tecrübe etti. Savaşlar, ekonomik krizler, çevresel sorunlar ve pandemi gibi küresel olaylar, bize esnek olmayı ve hızla adapte olmayı öğretti. Bu zorluklar aynı zamanda, iş dünyasının ne kadar hızlı değişebileceğini ve bizim de bu değişime ayak uydurmak için sürekli öğrenmemiz ve gelişmemiz gerektiğini gösterdi. Üst nesil de artık eskisi gibi stabil bir ortamın olmayacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı.

 

Geçmişte alışılan sabit ve değişmez iş koşulları artık geride kaldı. Bu durum, daha deneyimli neslin sürekli değişen bir iş dünyasına adapte olma zorunluluğunu anlamasını gerektirdi. Gençlerin dinamizmi ve deneyimli neslin bilgeliği, bu hızla değişen ortamda birleşerek şirketimizin en büyük itici gücü haline geldi. Artık değişim, günlük hayatımızın bir parçası ve bu, ne yazık ki, iş dünyasında öngörülemezliği normalleştiriyor. Bu durum, uzun vadeli planlarımızı gerçekleştirmeyi zorlaştırıyor. Çalışanların motivasyonundaki gözlemlenen dalgalanmalar ve günlük değişen piyasa koşulları, karar alma süreçlerimizi ve finansal stratejilerimizi günlük olarak sürekli adapte etme ve hızlı tepki verme ihtiyacını doğuruyor. Ancak bu süreçte, özellikle psikolojik, sağlık ve huzur alanlarında oluşabilecek ciddi bozulmalar göz önünde bulundurulduğunda, kendimize karşı nazik ve anlayışlı olmamız çok önemli. Olumsuz durumları iyileştirmek için, hem bireysel hem de toplumsal olarak değişime açık ve sürekli bir çaba gerektiğine inanıyorum. Merak ve azmin gücüne inanarak, bu zorlukların üstesinden gelebileceğimize ve geleceğin daha parlak olabileceğine dair umutluyum.

 

Y.Ç.: Savaşlar, pandemi, su sorunları, açlık, işsizlik, bunların tek bir ortak noktası var ki o da ‘insan’. Burada saydığımız ve doğal afet diyebileceğimiz şeylerin haricindeki, her türlü problemin kaynağı insandır başka bir şey değil. Başımıza gelen her şeyin sorumlusu biziz. Önce bunun farkına varmamız lazım. Savaşlar neden çıkar? Dünya’nın yarısı obeziteyle mücadele ederken yarısı neden aç? Covid doğal bir afet mi? Hatalarımızı kendimizde aramak yerine her türlü sebep bulabiliriz. Biz insanlar kendi geleceğimizi şu anki seçimlerimizle kendimiz yaratırız. Bazı seçimler yaptık ve bunların sonuçlarını yaşıyoruz. Ama bu demek değildir ki her şey hep böyle devam edecek. Şu an dünyada bir dönüm noktasındayız. Teknolojik gelişmeler son hızda devam ediyor ve yapay zekâ sandığımızdan hızlı bir şekilde hayatımıza girdi. Eğer bu gelişmeleri bilinçli bir şekilde ilerletmezsek, o zaman gelecek ile ilgili bu soruları bile yapay zekâya sormak zorunda kalabiliriz. Bana göre gelecekte herkesin ortak dili yapay zekâ olacak. Akıl ile yönetilen bu dünya düzeninde yapay zekâ ile yarışma şansımız ne yazık ki pek yok. O nedenle simbiyotik bir ilişkimiz olacak diyebiliriz. Yapay zekâ bizlere inanılmaz kapılar açabilecek potansiyelde bir yenilik. Fakat bu teknolojiyi kullanacak olanlar yine biz insanlarız. Nasıl kullanacağımızı biz seçeceğiz. Bu teknolojiyle yeni savaşlar çıkartmak da bizim elimizde, açlık sorununu çözmek de. Her şeyi yapabilecek güce sahibiz. Ben ne olursa olsun gelecekten ümitliyim. Eğer ki insanlık olarak ortak bilincimizi yükseltecek şekilde kararlar alırsak, yaşamaktan keyif alacağımız dünyayı kendimize yaratabiliriz. Problemleri yarattığımız gibi çözümleri de yaratabiliriz. Tek yapmamız gereken hatayı, değişimi ve çözümü başka yerlerde değil kendimizde aramaktır.

 

Üye Girişi