Genç BEYSADlılarımızı daha yakından tanıyoruz: Damla DARICI ve Ali Mert BAYIK
Haziran 2022

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Damla Darıcı (DD):
Merhabalar, Koç Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği eğitimimi tamamladıktan sonra University of Edinburgh Business School’da İşletme yüksek lisansı yaptım. Eğitim hayatım boyunca orta ve büyük ölçekli yerli şirketlerde ve global büyük ölçekli şirketlerde çalışma imkânı yakaladım. Edindiğim tecrübelerin ardından 1971’de dedem tarafından kurulan aile şirketimizde Dijital Dönüşüm ve Süreç Geliştirme konularında çalışmaktayım. Üçüncü jenerasyonu olduğum NORMSAN Basınçlı Döküm Sanayi A.Ş.’de başta beyaz eşya ve otomotiv olmak üzere endüstriyel sektörlere yüksek basınçlı döküm teknolojisine dayalı Alüminyum ve Zamak Döküm parçalar üretmekteyiz.

Ali Mert Bayık (AMB): Merhabalar, ismim Ali Mert Bayık. Marmara Üniversitesi Makine Mühendisliği ve Endüstri Mühendisliği bölümlerinde lisans eğitimimi, ardından Surrey Üniversitesi Uluslararası İşletme Yönetimi ve Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Yönetimi Yüksek Lisans eğitimlerimi tamamladım. İngiltere’de bulunduğum dönemde Surrey Teknopark bünyesinde bulunan kuluçka merkezindeki startuplarda çalışma, pazarlama ve strateji konularında destek verme şansı buldum. Türkiye’ye döndükten sonra da aile şirketimiz olan ve 1992 yılından bu yana beyaz eşya, iklimlendirme, otomotiv yan sanayi ve elektronik sistemler için özel kablo ve kablo grupları üreten, TES Elektrik bünyesinde Satış ve Pazarlama departmanında görev almaya başladım. Yakın zamanda da dental sektörü için ortodontik aksesuarlar sunan ilk startup’ımız olan Dent Blanc bünyesinde görev almaya başladım.

İş gündeminizi ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? 
DD: Normsan olarak 71’den beri beyaz eşya, otomotiv ve inşaat sektörlerine yüksek basınçlı dökümden elde edilmiş ve işlenmiş Alüminyum ve Zamak parçalar üretmekteyiz. Yıllar içerisinde Basınçlı Dökümde Türkiye’nin önde gelen dökümcüleri arasına girmeyi başardık. Bu başarıyı elde etmemizde büyük rol oynayan etkenler arasında kaliteli ve dinamik üretimimiz yer alıyor. Müşterilerin ihtiyaçlarına yönelik hızlı aksiyon alıp, üretimimizi hızlı adapte etmemiz özellikle de ana sanayiler arasında bizi tercih sebebi haline getirmiş durumda. Normsan’ın bu avantajını sürekli kılabilmek için yeni trendleri ve dünyayı yakından takip etmemiz gerekiyor. Son beş senede geleneksel üretim tekniklerinden, modern üretim tekniklerine geçiş yaparak otomasyon teknolojilerine ağırlık verip, alt yapımızı Endüstri 4.0’ı kullanacak seviyeye getirmeyi hedefledik. Makinelerimizin çoğu yarı otomatik ya da full otomatik üretime geçmiş durumda.

Önümüzdeki 5 yıllık hedefimizde tüm makinelerde full otomasyon ve hücre sistemlerine geçip continuous üretim sağlamak yer alıyor. İnsan faktörünü tekrarlayan işlerden çıkartıp, robotlar aracılığıyla standardize edilmiş, aynı kalitede ve eşit döngü süresinde ürünler üretmek istiyoruz. Üretim ve kalite kontrol süreçlerinin tamamını teknolojinin bütün imkanlarını kullanarak otomasyon ile çözümlendirerek müşteri memnuniyetini de maksimize etmeyi hedefliyoruz. Hücre otomasyonlarında elde ettiğimiz know-how’ı daha da geliştirerek kaliteli ve otomasyonlu üretimlerle yüksek katma değerli ürünler üreterek sektördeki pazar payımızı ve ihracatımızı arttırmayı hedefliyoruz.

AMB: Ana konumuz kablo ve kablo grupları üretimi olduğu için, sorunuzu öncelikle bu kapsamda yanıtlamak istiyorum. TES Elektrik olarak 1992 senesinden bu yana kablo ve kablo grubu üretimi alanında ürünler sunmaktayız. Firmamızın 30. yılını kutlarken dönüp baktığımızda bu günlere gelmemizin ve edindiğimiz başarıların ana sebepleri, pazarı ve müşterimizi anlamak, ihtiyaçlara yönelik özel projeler sunmak, tüm süreçleri dürüst, açık iletişim ve yetkin bir ekiple yönetebilmek, Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarını değerlendirip hayata geçirebilmek ve esas olarak da hizmet ve ürün kalitesine mutlak önem ve önceliği vermek olarak özetleyebilirim.

Mevcut gündemimiz de yine tamamen bu odağı iyileştirmekten geçiyor. Ürün gamımızda, global trendleri de yakından izleyerek belirli yeni geliştirmeler yapacağız. Ayrıca operasyonel iyileştirme için birçok farklı çalışmalar yapmaktayız. Bu çalışmalar Endüstri 4.0 uygulamaları ile operasyonel verimlilik artışı sağlayacak aksiyonları kapsamaktadır. Pazarlama ve iş geliştirme planlarımız dahilinde, önümüzdeki 3 ve 5 yıllık hedeflerimizi belirledik ve bu doğrultuda ihracat temelli ciddi bir büyüme hedefliyoruz. 

Yeni marka ve ekibimiz ile de ortodontik aksesuarları üretimi yapıyoruz. Ortodontik aksesuarlar konusunda ürün gamına baktığımızda ise bazı ürünlerimizde Türkiye’deki ilk ve tek üretici konumundayız. Ortodontik faaliyetlerimiz 2022 yılında ticarileşti. Tabii ki öncesinde yaklaşık 1 senelik bir Ar-Ge, yatırım, kurulum, test ve markalaşma sürecinden geçtik. Dental alanda amacımız ortodontik aksesuar sektöründe uluslararası bir oyuncu olmak, ithalatın azaltılmasına katkıda bulunmak ve ürünlerimizi ihraç ederek ülkemize katkı sunmak. Bu amaç doğrultusunda hali hazırda İngiltere, Almanya ve Hollanda’da yer alan dental sektöründeki firmalar ile partnerlik ve distribütörlük görüşmelerimizi de gerçekleştirmeye başlamış bulunuyoruz. Kablo ve kablo grubu üretiminde ise yüzde 20’nin üzerinde bir ihracat hacmine sahibiz. Amerika ve Avrupa başta olmak üzere 4 kıtaya ihracat yapmakta, müşterilerimiz için özel çözümler üretmekteyiz. Ortodontik aksesuarlar alanında da kablo gruplama tarafında edindiğimiz yetkinliklerimizi kullanarak müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik özel çözümler üretmeye devam etmeyi planlıyoruz.

Şirketlerde şu an üç kuşak bir arada başarıyla çalışabiliyor. Bunun artıları elbette çok ama bu konuda kurumsal verimliliğin sağlanması ve kuşaklar arası etkileşimin artırılması için olmazsa olmazları anlatır mısınız?
DD:
Neredeyse yarım asırdır faaliyet gösteren bir aile şirketinde üç kuşak bir arada çalışan biri olarak şunu söylemeliyim ki kuşaklar arası çatışmayı aşmak meşakkatli bir süreç. Her jenerasyonun farklı bir yoğurt yiyişi var. Birbirimize karşılıklı saygı gösterip, iyi bir iletişim yolu benimsemezsek, kuşakların kendine has avantajlarını birleştirip bu çeşitlilikten fayda sağlayamayız. Sadece 40 yaş üstü çalışanlardan oluşan ya da sadece 30 yaş altı çalışanlardan oluşan şirketlerin uzun vadede devamlılık sağlayamayacağı düşüncesindeyim. Üst kuşakların engebeli yollardan geçerken edindikleri tecrübeleri (ekonomik, siyasi ve şirket içi krizler, grevler, hatalı üretimler…) yeni kuşakların hızı ve teknolojisiyle birleştirdiğimiz zaman yenilmez şirketler ortaya çıkarabiliriz. Ama bunun için aşılması gereken, en başta da belirttiğim gibi meşakkatli bir yol var. Farklı kuşaklar demek alışkanlıkların farklılaşması ve değişmesi demek. Değişim de direnç demek. Çoğu kişi değişimden ve konfor alanından çıkmaktan kaçar, uzak durmaya çalışır. Farklı kuşakları ortak paydada birleştirebilmek için birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, birbirlerinin söz ve davranışlarına saygı duyabilecekleri ve birbirlerini tanıyabilecekleri alanlar yaratmak gerekiyor. Ne zaman ki iki farklı kuşak birbirinden yeni deneyimler edinmeye başlıyor, o zaman aradaki çatışma yerini iş birliğine ve anlaşmaya bırakıyor.

AMB: Kuşaklar arası iletişim ve kurumsallaşma aile şirketleri literatürünü incelendiğimizde hala en çok karşımıza çıkan konular. Özellikle kurumsallaşma, sadece aile şirketleri değil aslında günümüzde farklı ölçeklerdeki şirketlerin ortak sorunu durumunda. Ancak tabii ki aile şirketlerinde, aile üyelerinin şirketle organik ve duygusal bir bağlarının olması, şirket yönetimi ve karar noktalarında tam yetkili olarak görev almaları nedeniyle, aile şirketlerinde sistematiğe geçiş süreci veya profesyonel yöneticilere yönetimin, insiyatifin, sorumlulukların devri süreçleri diğer şirketlere göre daha zor olabilmektedir.

İşletmenin kurumsallaşma süreci öncesinde kuşaklar arasındaki ilişki şirket içerisinde mümkün olduğunca duygusal değil, rasyonel bir zemine oturtulmalıdır. Kuşaklar arasında sağlıklı bir iletişim ile ortak bakış açılarının geliştirilmesi, şirket vizyonunun birlikte belirlenmesi, iş ve şirket kültürünün net bir şekilde çizilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni nesil yetkililerin kendi yetkinliklerini ve bilgilerini mutlaka kendilerinden önceki nesillerin; tecrübeleri, karşılaştıkları sorunları yönetim şekilleri, bilgileri ile birleştirmeleri, yönetsel süreçlerde attıkları adımlarda bunları değerlendirmeleri gerekmektedir. Ardından kurumsallaşma noktasında, aile anayasasının hazırlanması, Kurumsal Yönetim İlkeleri ile aile değerlerini harmanlayarak bir yapı oluşturulması daha kolay olacaktır. 

Başarılı dijital dönüşüm ne demek ve buna hazır mıyız? Şirketlerinizdeki süreçlerde neler değişti ve farklılaştı?
DD:
Dijital dönüşüm, Endüstri 4.0 ve ERP aslına bakarsanız bu kavramların hepsi birbiriyle bağlantılı. Biri olmadan diğeri olmuyor. Ama hepsini de aynı anda hayata geçirelim dediğiniz zaman, köklü şirketlerde gerek yönetimde gerek alt kademe çalışanlarda direnç oluşuyor. Çalışan yaş ortalamasının yüksek olduğu şirketlerde başarıyı yakalayabilmek için dijital dönüşüme küçük adımlarla başlamak gerekiyor. Yeni kurulan şirketleri daha hızlı bir şekilde dijital alt yapı ile kurabilirsiniz ve herkes bu şartlarda çalışmaya adapte olur. Ama oturmuş düzende değişiklik yapmak, kurum kültürüne bu değişikliği benimsetmek zaman alıyor.

Normsan’da öncelikle bütün makinelerimizi üretim takip programları ile anlık izleyebilir hale getirdik. Eskiden sadece vardiya sonu toplanan üretim adetlerini incelediğimizde gördüğümüz duruşları, fireleri ya da uzayan döngü sürelerini üretim takip programları sayesinde anlık tespit edip, duruşların ve hataların sebeplerini analiz edip, sorunları anlık çözümleyerek makinelerin verimli çalışmasını sağladık. Makinelerden bilgisayarlara anlık akan verilerden raporlar düzenleyerek tekrar eden sorunlarda iyileştirmeler yapıp hataları ve kayıpları ortadan kaldırdık.

Şirketimiz için bir diğer proje de satın alma sürecini dijitalleştirmekti. Yüksek lisans eğitimim sırasında aldığım değişim yönetimi derslerinde ve proses haritalarını çıkarma (BPM) alanında yazdığım tezimde edindiğim bilgiler doğrultusunda satın alma sürecimizi bir yıllık pilot çalışma ve bir yıllık genele adaptasyon sonucunda başarıyla çalışır hale getirdim. Çok kapsamlı bir dönüşüm olduğunu söylemek isterim. Süreci kısaca özetlemem gerekirse, bölüm sorumluları eskiden taleplerini el notasyonuyla açıp satın alma birimine ulaştırıyor ve birkaç gün içerisinde siparişlerinin gelip gelmediğini depo bölümünde kontrol ederek bilgileniyorlardı. Bu da irsaliye girişi, fatura onayı ve bölüm sorumlularının ürünün kalitesini değerlendirme konularında sorunlar yaratıyordu. Yeni sistemde talepler ERP programımızla bağlantı çalışan bir mobil uygulama ile açılıyor. Bölüm sorumluları ambar bazlı ve Normsan genelindeki toplam stok miktarını görerek talep açıyor ve açılan talep satın alma birimine bildirim ile gidiyor. Satın alma siparişe çevrildiğinde bölüm sorumlusuna siparişle ilgili fiyat, firma ve termin bilgisi bildirimle iletiliyor. Ve son olarak ürünler giriş depoya vardığında, bölüm sorumlusuna ürünlerin geldiği bildirimi iletiliyor. Acı noktalarımızdan biri olan satın alma sürecindeki bilgi akış eksikliğini, satın alınan ürünlerin takibini ve stok yönetimini çözdüğümüz, kontrolsüz alımların ve zaman kayıplarının önüne geçtiğimiz, haberleşmeyi arttırdığımız, gerektiğinde stok kaydırmaları yaparak en hızlı aksiyonu aldığımız, en başta bütün bölüm sorumlularının değişime direnç gösterdiği, şimdi ise bu sürece çok alışmış hatta sisteme geliştirmeler sundukları bir noktaya geldik. İkinci kapsamlı dijital dönüşümümüzü şu anda pilot çalışmalarımızın olduğu sahadaki ve depodaki ürünlerin hammadde, yarı mamul ve mamul akışlarını ambar bazlı anlık takip üzerine yapmayı amaçlıyoruz.

AMB: Dijital dönüşüm kısaca dijital teknolojilerin şirket ihtiyaçları doğrultusunda entegre edilip, değer yaratılması, çözümler oluşturulması anlamına geliyor. Sürdürülebilir hizmet sunmaya devam etmek ve rekabet içerisinde fark yaratmak için dijital dönüşümün sunduğu fırsatlardan faydalanmak zorundayız, bu nedenle sorunuza; hazır olmak zorundayız diyebilirim. TES Elektrik olarak, iş süreçlerinin daha verimli ve hızlı bir hale getirilmesi, doğru verilerin temin edilip analiz edilebilmesi için dijital teknolojilerden yararlanıyoruz.

Tedarik zincirimizi ERP sistemimizin sunduğu altyapıyı entegrasyonlar ile geliştirme şansı bulduk. Ancak özellikle doğru veri girişinin sağlanmasına, veri kalitesinin arttırılmasına ve verilerin etkin şekilde analiz edilmesine odaklandık. Verileri etkin şekilde kullanarak dar boğazları görme ve önlem alma, daha hızlı karar alma şansı bulduk. Son dönemde ise satış, proje ve müşteri ilişkileri süreçlerinde iş takibi ve görev akışlarında dijital teknolojilerden faydalanmaya başladık. Bu sayede aynı proje içerisindeki ekip arkadaşları ile daha şeffaf bir iletişim kurmanın yanı sıra, iş akışlarımızı otomatikleştirmiş olduk. Önümüzdeki dönemde ise üretim verilerinin sahadan anlık olarak toplanması, raporlanması, IoT ve iş zekası üzerine çalışmalara devam etmeyi planlıyoruz.

Genç BEYSAD dışında üye olduğunuz STKlar var mı? Eğer varsa bu STKların size neler kattığını açıklayabilir misiniz? Genç BEYSADlılar’ı üye olduğunuz diğer STKlar ile karşılaştırdığınızda, Genç BEYSAD’ı diğer STKlardan farklı kılan özellikler nelerdir?
DD:
BEYSAD dışında TOBB İstanbul Genç Girişimciler Kurulu’nda Networking çalışma grubu, İSO Aile Şirketleri ve Kurumsallaşma Meclis çalışma grubu, Büyük Kulüp Genç Girişimciler ve İş Hayatı Komitesi ile Kurslar Komitesi ve son olarak da TÜDOKSAD üyeliklerim bulunuyor. Tamamında aktif üyeliklerim olup, çeşitli faaliyetlerinde gönüllülük esasına dayalı görevler alıyorum. Kimi sosyal, kimi de spesifik olarak iş kolumuzla direk bağlantılı olan bu STK’larda kendimi geliştirmekle kalmayıp, yeni kişilerle tanışıp network edinip, şirketim ve kendi adıma ayrı ayrı fayda sağladığım birçok durum içerisinde yer alma fırsatı elde ediyorum. STK’lara ilk girmeye başladığımda yaş ortalamasının hayli yüksek oluşundan, bir genç olarak faydalı olmayacağımdan çekiniyordum. Fakat zaman içerisinde genç yaşta üye olmanın aslında daha çok fayda sağladığını gördüm. Bu röportajı okuyacak tüm Genç Beysadlılara ve şirketinde STK üyeliği olmayan yeni kuşak tüm BEYSADlılara önerim; gerek sektörel gerek sosyal ilgili Sivil Toplum Kuruluşlarına bir an önce üye olmalarıdır. Kimi zaman sizinle aynı dertleri, duygu ve düşünceleri paylaşan yeni bir arkadaş ediniyorsunuz, kimi zaman şirketinize yeni ticari ilişkiler kazandırıyorsunuz, kimi zaman da öyle kilit isimlerle tanışıyorsunuz ki, en ummadık zamanda size kapılar açılabiliyor.

Genç Beysad’ı diğer STK’ardan ayıran en büyük özellik genç olması. STK’larda yönetim kurulları genellikle ileri yaş gruplarından oluşuyor. Evet, tecrübeliler ama yeniliklere açık olamıyorlar. Gelişmeleri yakından takip edip adapte olmakta çoğu zaman güçlük çekiyorlar. Konfor alanlarından çıkıp yenilikleri denemek yerine kendi bilgi ve tecrübelerine güvenerek yol almayı daha çok tercih ediyorlar. STK toplantılarındaki sohbetlere dikkat ederseniz ileri yaş gruplarındaki üyelerin geçmiş ve günümüzle ilgili, genç grupların da günümüz ve gelecek ile ilgili konularda konuştuğu dikkatinizi çekecektir.

BEYSAD genç oluşumunun yanı sıra, son dönemlerde yönetimi de gençleştirerek bir kez daha diğer STK’lardan farkını ortaya koydu. Gençliğin getirdiği enerji ve başarma azmi ile daha enerjik ve daha aktif bir yönetim var. Teknolojiyi, yeni trendleri ve gelişmeleri yakından takip edip, hızlıca özümseyip, üyeleriyle buluşturacak ortamlar yaratıyor, çevik yapısıyla çıkan krizler karşısında üyelerine sunmak üzerine hızlıca aksiyon planları, yol haritaları, eğitim ve seminerler sunuyor. BEYSAD’ın yaptığı kaliteli işlerden dolayı sektörel STK’lar arasında üyesi olmaktan en çok mutluluk duyduğum ve fayda sağladığım dernek olduğunu vurgulamak isterim.

Gerçek girişimcinin tanımını nasıl yaparsınız, en önemli kriter nedir? Yurt dışındaki girişimcilerle kıyaslama yapıldığında ne gibi farklılıklar veya benzerlikler var? Peki, girişimcilerin yöneldikleri alanlar dikkate alındığında sizce başarının ve hatanın temelini neler oluşturuyor?
AMB:
Gerçek girişimci aslında fırsat arayan kişi. Girişimci zaman zaman bir iş kuran kişi olarak düşünülüyor, ancak gerçek girişimci mevcut olduğu kaynakların veya yapının dışında fırsatlar arayan; bulduğu fırsatları değerlendiren, fikirler geliştiren, geliştirdiği fikirleri test eden, hayata geçiren, gelişmesi için gerekli koşulları sağlayan kişi. En önemli kriterler de tanımın içerisinde yer alıyor. Meraklı, araştırmayı seven, kararlı, hesaplanabilir riskler alan, istikrarlı, inovatif ve uzun vadeli odağa sahip olmak, en önemli özellikler diye düşünüyorum. Yurt dışındaki girişiciler ile ülkemizdekilerin arasında herhangi bir farklılık olduğunu düşünmüyorum. Türk girişim ekosistemi içerisinde ilham veren hikayelere ve başarılara sahip bir çok girişimimiz ve girişimcimiz var. Günümüzde ülkemizden unicorn hatta decacorn girişimlerin çıktığını görüyoruz.

Girişimleri incelediğinizde başarılarına etki eden bir çok faktör görürsünüz; fikir, ekip, iş modeli, yatırım seviyesi, zamanlama. Kurduğunuz bir girişimde fikriniz, ekibiniz, ürününüz çok iyi olabilir, ancak doğru zaman ve ortam sağlanmadığı için başarısız olabilirsiniz. Başka bir senaryoda ise sadece doğru ekibe sahip olmadığınız için başarısız olabilirsiniz.

Kısacası başarılı olmak için iyi fikir, ekip, iş modeli oluşturmanız, yeterli yatırımı sağlamanız, doğru zamanda ve yerde bu yola çıktığınızdan mümkün olduğunca emin olmanız, uzun vadeli odağınızı kaybetmemeniz, değişen durumlarda uyum sağlayabilmeniz, hatalarınızdan ders çıkarmanız, pes etmemeniz ve hesaplanabilir riskler almanız gerekiyor. Girişiminizi sürdürmeniz ve büyüterek ilerletmeniz için tüm bu kutuları işaretlemeniz gerekiyor.

Genç nesilde çalışan sirkülasyonu çok fazla. Sizce bunun sebebi nedir, özetler misiniz? Sizin gözlemleriniz ve tanık olduklarınız hangi sonuçları ortaya koyuyor? İyileştirmelerin hangi alanlarda ve nasıl yapılması gerekiyor?

DD: Genç ve dinamik bir kadro ile yola devam etmek isterken biz de bu sorunla karşılaşıyoruz. Genç nesil, buna ben de dahilim, teknolojinin hız kazandığı, her eve bir bilgisayar ve internet girdiği dönemde yetiştiği için aradıklarını hızlı elde eder oldular. Daha az sabreder, her şeyin daha hızlı ve daha kolayını arayan bir nesil oldular. İş hayatına da yüksek beklentilerle atıldıkları için kısa sürede yükselip hayallerine hızla kavuşmak, hızla kavuşmayacağını anladığı zamanda da memnuniyetsizlikle beklentilerini karşılayacak başka iş bulma arayışlarına giriyorlar. Özellikle de sosyal medyada gördükleri azınlık ya da kurgu hayatlara kendilerinin de kısa sürede ulaşacakları beklentisiyle girdikleri işlerde ya yaptıklarından ya da kazançlarından memnun olmuyorlar. Hız beklentisi tatminsizliği, tatminsizlik memnuniyetsizliği, memnuniyetsizlik de yeni iş arayışını tetikliyor.

İyileştirme adına yapılması gereken en önemli şey her bireyin üniversite mezunu olması gerekmediği bilincini yaymak olmalı. Sanayi sektöründe beyaz yaka kadar mavi yaka çalışanlar da stratejik öneme sahip. Bu doğrultuda meslek lisesi sayılarının arttırılması ve uygulamalı eğitimlerin kelimenin tam anlamıyla hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda bizim dernekler ve STK’lar aracılığıyla sorunumuzu ve çözüm önerilerimizi devlete iletmemiz ve aksiyon alınması konusunda her türlü desteği sağlamamız gerektiğini düşünüyorum.

AMB: Sadece genç nesilde değil aslında hareket esnekliği olan veya değişim konusunda çekingen olmayan tüm çalışanlar için bu durum geçerli. Ancak belirttiğiniz gibi genç nesil hem belirttiğim özellikleri sağladığından hem de doğası gereği yüksek sirkülasyona müsait. Doğası gereği ile kastettiğim kısmı kısaca birkaç kalemde açıklamam gerekirse, genç nesilde kurum bağlılığı yüksek değil, kariyerlerinde risk almaktan çekinmiyorlar, bir sonraki adımı göremedikleri veya planlayamadıkları kurumlarda şartlar iyi olsa bile kalmak istemiyorlar, tekrarlayan işlerde çalışmak istemiyorlar. Pazarlama faaliyetleri için incelediğimiz raporlar da gösteriyor ki, ilgi ve dikkat odaklarının kısa olmasının yanı sıra mümkün olan en az zamanda en fazla içeriği tüketmek isteyen bir nesil ile birlikteyiz. Sektörümüz ve derneğimiz içerisindeki firmalar ile görüştüğümüzde, çözümler üretmek üzere birbirimize danıştığımız, alternatif fikirler aradığımız konuların içerisinde belki de en çok tekrarlananlar, doğru ekip arkadaşlarını aramıza katmanın ve potansiyeli yüksek, iyi performans gösteren arkadaşlarımızı bünyemizde tutmanın yolları. Bir çok noktada kişilere bağımlı organizasyonlar ve süreçler ile ilerliyoruz. Firma kültürünüze alışmış, yetiştirdiğiniz kişileri kaybetmek, bilgi göçü ve takibindeki sorunlar ile uğraşmak, iş ve zaman kaybına neden olabiliyor.

Endüstri 4.0 bu sorunları önleme noktasında daha da öne çıkıyor ama tek başına ne yazık ki bu da bir çözüm olmayacaktır. Sistemin kurulması, iyileştirilmesi, süreçlerin doğru şekilde yönetilmesi ve gerektiğinde otonom sistemlerin arıza tespitlerinin, bakımlarının yapılması için de üst yetkinliklere sahip çalışanlara ihtiyaç duyacağız. Bu noktada genç nesli teşvik etmek, heyecanlarından, hızlı öğrenme ve adaptasyon yeteneklerinden faydalanmak için; güne uyum sağlamak, eski alışkanlıklardan ve ön kabullerden kurtulmak, inovasyon temelli, yeni projeleri destekleyen, hatalara izin veren daha esnek ve özgür bir yapıya evrilmek gerekiyor. Sirkülasyon kaynaklı riskleri azaltmak adına ise tüm süreçleri mümkün olduğunca tecrübe ve yeteneklerden arındırmak, ek kontrol noktaları oluşturarak takip etmek, veriye dayalı olarak yönetmek gerektiği kanaatindeyim.

Sizce çevresel sürdürülebilirlik ülkemizde doğru anlaşıldı mı? Bu konuda başarıya nasıl ulaşabilir, iyileştirmeleri nasıl yapabiliriz? Yeni nesil bu konuda neler söylüyor, bakış açılarını özetler misiniz?
DD:
Çevresel sürdürülebilirliğin doğru anlaşıldığını düşünmüyorum. Hala daha pek çok kişi ve kurum tarafından sürdürülebilirlik denilince ilk akla gelen ‘şirketlerin’ sürdürülebilir olması. Halbuki konu bunun çok daha ötesinde. Dünya genelinde şirketlerin sürdürülebilmesi için öncelikli hedefimizin temiz çevrenin, enerjinin ve kullandığımız kaynakların sürdürülebilir olmasını sağlamak olmalı. Yeni nesil çevreye daha duyarlı. En basitinden evlerinde led ışık kullanıyor, geri dönüştürülmüş ürünleri ya da geri dönüştürülebilecek ürünleri satın almayı tercih ediyor. Bu bilinci bireylere, çalışanlara ve kurum kültürüne yerleştirmemiz gerekiyor. Hem devletin hem şirketlerin hem de bireylerin ortak çabasıyla harekete geçilmeli. Bu bilincin oluşması için önce halkın ve şirketlerin bilgilendirilmesi, ardından da temiz üretim yapabilmek ve karbon ayak izini ortadan kaldırmak için şirketlere hangi gerekli dönüşümlerin yapılması gerektiğine dair bilgilendirme ve yardımlar sağlanmalı. Aynı zamanda da ‘Yeşil Mutabakat’ mevzuatına uygun ‘yeşil dönüşüm’ ve ‘döngüsel ekonomi’ projeleri hayata geçirilirken, destek programlarının (her fabrikanın üretim şekli ve karbon ayak izleri birbirinden farklı olduğu için) proses esasına göre düzenlenmesinin daha çok fayda sağlayacağı görüşündeyim.

Normsan olarak DIN EN ISO 14001:2015 sertifikasına sahibiz ve temiz bir gelecek için çevresel sürdürülebilirlik adına bizler de elimizi taşın altına koyuyoruz. Enerji alanında atılması gereken adımlar ve alternatif enerji kaynakları için araştırmalar yapıyor, Metal Döküm Sektörünü ilgilendiren ‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ ve sera gazı emisyonu bilgilendirme toplantılarına katılıyoruz.

AMB: Çevresel sürdürülebilirliğin ülkemizdeki ve özellikle sektörümüzdeki firmalar tarafınca doğru anlaşıldığı görülüyor ancak toplumun geneli için aynısını söylemek zor. Çevremizin, ekosistemin, biyoçeşitliliğin ve doğal kaynakların korunmasının, gerek üreticiler gerekse tüketiciler olarak bizim sorumluluğumuzda olduğu bilincini oluşturmalıyız. Başarıya ulaşmak için çevrenin gelecek nesiller için yaşanabilecek bir yer olmasını sağlamak için toplumun tamamını bu konuda bilinçlendirmemiz, satın alım kararlarında çevresel ve sosyal konularda sorumluluk alan şirketleri önceliklendirmenin önemini doğru şekilde anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yeni nesil bu konuda daha bilinçli. Z ve Y kuşağının, küresel zorluklarla daha çok ilgilendiği, sosyal farkındalığa ve çevre duyarlılığına sahip olduğu araştırmalarda sıkça karşımıza çıkıyor. Geçmişte geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen, kıyafetlerin, ayakkabıların Türkiye pazarında talep görmesi beklenmezken, günümüzde özellikle genç tüketicileri hedefleyen şirketlerin geri dönüştürülmüş ve sürdürülebilir malzemelerden ürettikleri ürünleri pazara sunduklarını görüyoruz. Benzeri şekilde sektörümüzde de ana sanayilerin plastik kirliliğine odaklanarak, ürünlerinde geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen komponentleri sunduklarını görüyoruz. Genç nesilin tercih aşamasında bu karbon emisyonu düşük, sürdürülebilir malzemelerden üretilen ürünleri tercih etmeleri ise üreticiler için teşvik edici. Yeni nesil; markaların çevresel ve sosyal sorunların çözümünde önemli olduğunu düşünüyor, markaların değişim yaratmasını, inovatif çözümler sunmasını istiyor, sorumluluğu üstlenen, geleceği iyileştiren çözümler sunan firmaları tercih etmeye özen gösteriyor. 

TES Elektrik olarak biz de çevrenin gelecek nesiller için yaşanabilecek bir yer olması amacı ile hareket ediyor, çevreye duyarlı süreçler geliştiriliyor ve uyguluyoruz. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Belgesi’ne sahip olmanın yanı sıra, EcoVadis Sürdürülebilirlik Değerlendirmesi'ne her yıl katılıyor ve puanımızı arttırmak için çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Kısa vadeli hedeflerimizden biri katılımcılar arasında ilk %5'e girerek Gold EcoVadis Medal almaya hak kazanmak.

Üye Girişi